View allAll Photos Tagged nobet
Senden Öğrendim
Gittin, kanadı kırık kuştum
Sustum, sözlerine küstüm
Hani kırılırsın siyaha
Nöbet nöbet geceler boyunca
Dün güne dize gelince
Yürek acılara doyunca
O tez dönüşün geç olunca
Kendime tahammülü öğrendim
Kördüm, bilendim
Seni unutmayı öğrendim
Sen yoktun, ben yalnız kalmayı öğrendim,
Acıya duvar gibi durmayı öğrendim,
Kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi
Köksüz, bağsız durmayı öğrendim
Vazgeçtiysen hep sağanak yağışlarımdan
Vazgeçtiysen bitmek bilmez kışlarımdan
Korkma kimseye ödenecek borcum yok
Yoksaymayı ben senden öğrendim!
Funda Arar
MESNEVİDEN DERS ALDIM
Oldum mevlana gibi
Uçsuz ummana daldım
Yüzdüm mevlana gibi
SAG ELİMİ KALDİRDİM
SOL ELİMİ DALDİRDİM
DİLİM KALBE İNDİRDİM
DÖNDÜM MEVLANA GIBI
Biz de sema edelim
Hakk’ı candan sevelim
Aşksız canı neyleyim
Derim Mevlâna gibi
Gelmeden cana nöbet
Günahını tövbe et
Tövbededir fazilet
Derim Mevlâna gibi
Yüceldim döne döne
Umudum hep o güne
Giderken o düğüne
Gülsem mevlana gibi
Hayrani der aşk versin
Şems gibi yoldaş versinz
Canlar kemale ersin
Ersem mevlana gibi
This is the place where the people can fishing under the control of soldiers .Near Karpuzkaldıran Army Center ,Antalya,Turkey.No HDR! Only applied ND graduating in Photoshop.
Karpuzkaldıran Askeri Eğitim Merkezi sınırındaki amatör balıkçılar.Askerlerin nöbet kulesinin önünde balık tutuyorlar.Photoshop'ta ND Graduating uygulanmıştır.
April 6th 2014: Flickr Red Day. message to Yahoo: is this a good reason you chose to lose your members (Clients)?
I do not know any enterprise who makes this kind of choice. Usually in business we try to keep our clients not to lose the most of them.
Please consider clients' advice before to scrap your beautiful product in something they will not be interested in.
________________________________________
6 avril 2014: Journée FLICKR ROUGE. Message à Yahoo: y a=t=il une bonne raison pour laquelle vous pourriez sciemment choisir de perdre tous vos membres (clients)?
Je ne connais aucune entreprise qui fait ce genre de choix. Habituellement, en affaires, nous essayons de conserver nos clients et non pas de perdre la plupart d'entre eux.
SVP, veuillez considérer l'avis de vos clients avant de réduire en miettes votre produit en quelque chose qui fera fuir la plupart de vos clients.
Kar ayaza kesiyor içim üşür
Vur yüreği zalimce aşka düşür
Meşk nerede sevdiğim gözüm söyle
Az gelir az yaşamak bana böyle
Yar yüreğinin deli bekçisiyim
Sevdanın kapında nöbetteyim
Kar beyazı düşüyor siyah saça
Yar adını koyuver ölüm kaça
Bir iptir bedeli çek deme sakın
An gelir ödenir
Her saat sesinde gitmelerin korkusu
Her günün sonunda birikir yokluğunun tortusu
Dilinden düşmüyor kolaysa gelde al
İçimden söküp aşkını
Çektiysen kahrımı helal et hakkını
Zorlu sevdam hoşçakal
Söz: Seda Akay
For Listen It Helal Et
Dinlemek için
sorma ne haldeyim
sorma kederdeyim
sorma yangınlardayım zaman zaman
sorma utanırım
sorma söyleyemem
sorma nöbetlerdeyim başım duman....
Loşluklarda
Geceye iplikle asılmak
Ya da
Ucuz aşk nöbetlerinde boğulmak mı yaşamak
Kelebeklerin dili sandık aşkı
Aşk
Anamın gözbebekleriydi oysa
Toprağın acı kokusu
Sonbaharın iç çekişleri
Yağmurun teni ıslatmasıydı
Biz aşkı
Uzak iklimlerde düşledik
Tutamadığımız
O minnacık yıldızların büyüsünde
Göz kamaştırıcı güzelliklerde aradık
Aşk
Suskun maviliklerdi
Sokak kedisine yuva
İhtiyar yüze gülümsemekti yaşamak
Kör duvar dipleri olsak da,
İklimler ellerimizde örgü
Sevgimiz taşları yontar
Rüzgarı parmaklarından tutardık
Yıldız kümelerinden
Kaymanı izledim bu gece...
Ben gibiydin
Güneşe tutununca anladım
E.Mine Ömer
Anladım sonu yok yalnızlığın
Hergün çoğalacak
Her zaman böyle miydi bilmiyorum
Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak
Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet
Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Güzel bir gece başlamak üzereydi. Ay tepelerin ardından yükselmiş,güneşten devraldığı nöbeti tutuyordu.,Güneş güney yarım kürede çalışmak üzere göç etmişti. Sigortalı mı çalışırdı sigortasız mı bilemiyorum ama ertesi sabaha kadar paydos etmişti. Hiç paydos etmeyen biri var ve o her an yeni yaratışlarda. Bize de izlemek düşüyor.
Yalova Termal ilçesi White Tuana otelin balkonundan.
Nikon D300S + Tamron 35-70 mm f/ 3.5 Adaptall-2 model 17A
On Explore
Soğuk kesiyor tenimi
Ağır ağır..
Fikirlerim karmakarışık
Aklımda çılgınca gitmek arzusu.
Bulunduğum boyuttan başka yerde ruhum
Özgür ruhum.
Sıradanmış sanılan histerik
Nöbetler halinde benliğim.
Günler seyirlik.
İnsanlar kalabalık.
Kalabalıklar arasında sıkışmışlıktan mıdır,
Beden içine sıkışmaktan mı,
Bu boğulmak hissi?...
29.01.2009
Özlem BAYZAT
Pazar gecesi Biga ve çevre ilçelerin tamamında saat 23.58 den sabah 06.45 e kadar elektrik kesintisi uygulandı. Tabii benim gibi gece hasta nöbeti ifa etmeye çalışan biri için oldukça sıkıntılıydı. Karanlık sokakları bir süre sonra Allah'ın dünyaya adeta bir gece lambası gibi ışık verdirdiği dolunay alıverdi. Ortalık mavimsi bir aydınlıktı artık. Sarı çehresi çok fazla ışık yaymıyordu ayın belki ama sokaklarda rahatça her şeyi görüp gezebilmek için yetertliydi.. Hazır şehir ışıkları yokken karşımızdaki caminin kubbesi üzerinde görünen yııldızları görüntüledim 30sn lik süre ile. Gökyüzünün çiçekleri dünyanın dönme hareketine uygun olarak kısacıkta olsa çizgi izler bırakıyorlardı makinenin sensöründe.Alemin üzerine vuran ay ışığının eşliğinde Biga semasından kısacık bir an, 30 saniyelik bir görüntü.
Nikon D300S + AF Nikkor 75-300mm f:4,5-5,6D
Çanakkale valiliği önündeki alanda kordon boyu sunumu olarak gece gündüz nöbetini tutuyor fiberglas beygir. Kullanıldığı filmin yapımcıları tarafından Çanakkale'ye hediye edildiği için sanırım Çanakkale'de en çok turist çeken,en çok fotoğraf çekilen mekan olarak uzun yıllar hizmet edecek gibi.
Nikon D300S + AF-S Nikkor 18-200mm f:3.5-5.6 VRII IF-ED
Aynı limanı paylaştığımız #Candostumuz, vukuatsız olarak nöbeti devrediyor.
#SokakHayvanlarıGünü #DünyaSokakHayvanlarıGünü
Hüzünlerinin bekçileri, çaresiz bekleyişlerde
Yakar bir hasret nöbeti
Sorumsuz iç karışıklıklarla savaştadır, cesur yürek
Ya kalp kazanır bu davayı , Ya da mantık
Buhranlığın saati bir vakit ayrılmaz oysa ki peşinden
Silkinir en mutlu olduğun anılar bile yakandan
Senide alıp götüresi gelir istediğin, aradığın imkansızlıklara
Gidersin... sebepsizce..
Bitkinlikler gün ağarmalarınla sendedir...
Mantığın idamı bir bakışla akılda asılır
Mahkumiyet satırlara dökülür ansızın
Kalbe indi mi sorumsuz olur peşi sıra dizeler bile
Sorgulanır kalp mahkemede
Sanık suskun, duygular mütevazi
Kelepçeleriyle esarete gider bir yürek
Kabullenir aşk kadehini için için yudumlayışına şahit olur
Sonra
sırlar yüklü mahkumiyetini, hapishane duvarlarında kalan asılı engellerine yani Gecelere sorar
Demir parmaklıklar ardında gururunu hiçliğe davet edişi yankılanır gecelerde
Yaralarının kanayan yaralarına uykusuz siperler açtırır
Gözler bir noktadadır yarin bıçak yarası sözlerinde ve ayrılmış gözlerinde
Anlık kilitli kalmış anılarını hür bırakır
Alıp gidişi olur volta atan duygularının
Körükler bitmişliğinde kendini...
Üşümez soğuk kimsesizliği soluduğu mahsenin de
Anıları örter üzerini
En çaresiz hissetttiği yitirilmiş düşleriyle..
Ve gün biter...
Ve yeniden gün doğar mı bir aşığın gözünde..
Manası kalmaz nefesler in
Heyecanını yitiren Gözlerin ...
(Gamzeli)
Sizlere bugün Bebekler de ağlama nöbetleri konumuz hakkında değerli bilgiler paylaşacağız. (Ağlama nöbetleri ) yazımızı siz değerli okuyucularımız için özenle hazırladık.. Girbil.com dan “Ağlama nöbetleri, bebekler de oluşan ağlama nöbetleri, yeni doğmuş bebekler için öneriler, ne yapılmal...
Yüreğimi sıkıştıran bu kesif hüzün, belki de terketmişlere özgü gizli bir terkedilme duygusudur.
Özledim seni...
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
Beynimi uyuşturuyor özlemin...
Çok sık birlikte olamasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadi bir boşluğa dönüşüyor.
Sabahlara seni okşayarak başlamaları akşamları, her işi bir kenara koyup seninle başbaşa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, hırlaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü...
Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak, bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken... ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken...
Hasta olduğunda, o korkunç kriz gecelerinde günler, geceler boyu nöbet tuttuk başında... o şen kahkahalarına yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek...
"Atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak, doktorun böldü sevincimizi:
"Yaşayamaz artık bu evde... yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi, "O gitmeli... ve kendine yeni bir hayat çizmeli..."
Bilsen, ne zor gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana...
Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek...
Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek...
"Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana ne zor...
Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden, sesin, kokun hâlâ beynimdeyken...
... seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
... yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...
... ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı, yanyana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı, onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, arkandan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor...
... ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek...
... yokluğunu beklemek, ne zor...
* * *
Bunları düşündükçe, şu anda uzakta bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engelleri aşıp terkedilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları. yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak ve yavaşça üzerini örtmek geçiyor içimden...
Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum.
Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, terketmişlere özgü bir terkedilme korkusunu da yüreğimin derinlerinde duyarak sana koşmak, yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek ve
dön...Geri dön bebeğim demek istiyorum:
;Geri dön... kulüben seni bekliyor..
Teşekkürler CAN DÜNDAR...
Sınır boylarında dağlarda gezer, Bilir düşmanını anında ezer, Onlar nöbetinde emin bu yerler, Göm düşmanı yere, #BordoBereli
Anitkabir de Nöbet değişimi. Atatürk'e gösterilen saygının sembolü saygı nöbetçileri. ---------------------------- #nobet #asker #askerlik #anitkabir #atatürk #ataturk #mustafakemal #ankara #saygı #turkiyecumhuriyeti #turkiye #yuceataturk #gurur #goprooftheday #goprouniverse #goproturk #goproturkey #aniyakala #bir_dakika #gunun_karesi #hayatakarken #gopro by cosarhakan www.instagram.com/p/BCDFNLzuLkv/ in scontent.cdninstagram.com/t51.2885-15/e35/12751455_106475...
Gün bitimine üzülme. Gündüzcülere istirahat, gececilere mükafat zamanı başlıyor demektir.
Nöbet devir teslimidir hayatın içinde.
Nikon D300S + Af Nikkor 28-105 mm. f:3,5-4,5 D
Nereden geldin, masallarda pişirilen pastadan mı çıktın? İlk kez çiçek açan bir ağaç kadar şaşırdım. Tüm 'Şifalı' sular bir anda buharlaşıp 'Şifalı' bir yağmur halinde üstüme döküldü, iliklerime işledi ta. Hz. Süleyman'ın kuyumcusu gibi hissettim. Cennette yaldızlı bir tüneldeki simli sarmaşıklara benzeyen kirpiklerin kırpışınca ... Kalbim tarihi Türk hamamının kubbesi misali ısındı Şifa. Sana gönlünü kaptıran 1 milyonuncu kişi miyim? Ondan mı bu kadar şanslı hissediyorum? Yazı icat edilince ilk iş, senin adını yüreğime mi kazımışlar? Öz yurduna, sılasına dönen balerin adımlarıyla girdin gönlüme. Yüce Tanrı, kainatın direksiyonunu tutmama izin vermişti sanki. Dümeni sana kırdım, mecburi istikamet, kamikaze dalışı. Kuyruklu yıldızın, havai fişekler arasından akışını andıran ... gülüşünün yankıları sürüyor Şifa, hiç dinmiyor bu sevdanın artçı şokları. Sana bakmak, okaliptüs ağaçlarının temizlediği havayı solumak gibi Şifa. Senin hayalin beni zararlı güneş ışınlarından, bakterilerden koruyor. İçimde tozlu bir enstrüman varmış meğer. Ve sen onu alıp harika bir ezgi çalmaya başladın. Kalbim, kalp şeklinde bir multivitamin tabletine dönüştü Şifa. İçi minerallerle dolup taştı. Neyi fark ettim, biliyor musun, muzip şakalarında şefkat var senin. Hüznünde analiz var, zeka var. Ben de hasrete bir doz neşe katayım madem. Seni özlemek artık benim mesleğim olmuş, alametifarikam, mezhebim olmuş. Gayrı bu nöbeti ömür billah bırakmam. Deve resimli pul da yapıştırsam, piramidi Sibirya'ya postalayamam. Sevdiğim şairlerden Ergin Günçe'nin dediği gibi, belki "Aklımla ben birbirimizi oynatıyoruz"dur? Yo ... Kararım karar. İçimde kor bıçaklar fırıldayarak dönse, hasret iman tahtamı çatırdatsa da, neşeden taviz vermeyeceğim. Nasılsa bir daha buluşacağız Şifa. Ormanda asırlarca yan yana yaşamış ulu ağaçlar gibi kucaklaşacağız. Elektrik tellerinde randevulaşan kumrular misali gagalarımızı tokuşturacağız. Teşbihteki hatayı bağışla. Elmaşekeri dilimi ağzına [dilim kopsun] "gaga" dedim. Sırası mı, yeri mi, bilemiyorum ... En çok da pırlanta çekirdekli çağla yeşili gözlerini özledim. 1913 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Rabindranath Tagore'un yazdığı Bangladeş Milli Marşı'ndan bir mısrada "Mango ormanlarının harika rayihası, sevinçten delirtiyor beni!" Belki ben de senin için marşlar yazmalıyım. Kendi ulusumuzu kurmalıyız Şifa. Lakin kelimeler lapalaşıp yapışıyor, coşkumun küsuratını anlatabiliyorum anca.
''Bakma sen bu nakıs edebiyata şaheser dilber.
Lütfunla bütünlenir bu çeyrek çember.
Senden bana her daim, dirayet sirayet eder.
Bu aşk Şifa, gönlün asumanında takla atan jet. ..
Sarıl, buharlaşsın hasret ve kalbimi yeniden şarj et. ''
Seninle aynı denklemin içinde bulunmak, şiirsel matematik, saten geometri, çıngıraklı trigonometri bu Şifa ... Öpüyorum dudaklarının iç açılarının toplamını. Yanaklarının yarıçapını, gözlerinin çevresini, saçlarının karekökünü ...
Anitkabir saygı nöbetçileri. ---------------------------- #nobet #asker #askerlik #anitkabir #atatürk #ataturk #mustafakemal #ankara #saygı #turkiyecumhuriyeti #turkiye #yuceataturk #gurur #goprooftheday #goprouniverse #goproturk #goproturkey #aniyakala #bir_dakika #gunun_karesi #hayatakarken #gopro #gunaydin by cosarhakan www.instagram.com/p/BCFL4K-uLoI/ in scontent.cdninstagram.com/t51.2885-15/e35/11378644_757729...
The main entrance (Cümle Kapısı) separates the harem in which the family and the concubines of the Sultan resided from the Courtyard of the Eunuchs. This gate, an open platform with domes and arches leads out into the sentry post (Nöbet Yeri) to which the three main sections of the harem are connected. The lateral wall of the platform is covered with panels using the famous cypress-dotted tiles typical of the Topkapı Harem. The access to this space is provided through a crowned archway with Rumi style ornamentations (a style of ornamentation, widely used by the Seljuks of Anatolia) and bearing a 1667 dated Koran verses inscription. The door on the left of the sentry post leads through the Passage of the Concubines to the Court of the Concubines (Cariyeler Taşlığı). The door in the middle leads to the Court of the Queen Mother (Valide Taşlığı) and the door to the right leads through the Golden Road (Altınyol) to the Sultan's quarters. The large mirrors in this hall date from the 18th century.
Many thanks to all those whether you comment, add them as favourites or just take the time to view on my photographs.
I appreciate it very much!
Best viewed in lightbox - please click on the image or press L.
© All rights reserved R.Ertug
Please do not use this image without my explicit written permission.
Hayat beklemektir.
Daha doğmamışsındır, annen baban seni bekler, doğarsın gelecek seni bekler. Büyürsün, toplum kendisine faydalı olmanı bekler, Evlenirsin herkes senden kendince bir şeyler bekler, sende hayattan bir evlat beklersin ve bu devran devam eder sen nöbeti devretmişsindir ama döngü devam eder. Sonra yavaş yavaş hayatın sonu seni bekler. Sen öbür tarafı merak eder ümit ve korku içinde beklersin. Bekleme duraklarından biri de cami önünde namaz vakti beklemektir. Alişdede camisi bir ekim günü namaz vaktini bekleyenlerce şereflendiriliyor. Oturanlardan biri fotoğraf çekildikten kısa süre sonra dünya için beklentilerini bitirdi.
Allah rahmet eylesin. Sonbahar yaprak dökümü mevsimidir.
Nikon D300S + Sigma 10-20mm F:4-5.6 EX DC HSM
#Ankara #soldier #atatürk #nöbet #asker ##happy #amazing #awesome #beautiful #interesting #different #instalike #instagram #instabest #photo_turkey #photooftheday #bestvacations #bestoftheday #hiking #objektifimden #MyCapture by ahosbas www.instagram.com/p/BAZfS-_CLjB/ in scontent.cdninstagram.com/hphotos-xtf1/t51.2885-15/e35/12...
Irak sınırında “Kartal Yuvası” olarak adlandırılan 2 bin 30 rakımlı Karaçalı üs bölgesinde sıfırın altında 20 dereceye kadar düşen sıcaklıkta Mehmetçik, eli tetikte, gözü hudutta nöbet tutuyor.
www.daykan.com/gundem/hudut-kartallari-vatan-icin-nobette...
Nobette geceleyın
Ses gelıyor daglardan
Artık bır donusun yok
Dustugun o yollardan
................
Sehırler guler amma
Kurt kapar senı
Hayat guzeldır amma
Sermaye yapar seni...!!!
Senı affedemem kı
Cektıın gıttın yoz oldun
Sana yar dıyemem kı
Dıle dustun soz oldun
Cem Karaca
Explore - Jan 26, 2009
Y A L N I Z L I K . . .
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte,
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette,
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum,
Hadi gelin üstüme korkmuyorum....
Hic kipirdaman nobet tutan askerler tek kelimeyle müthiş by fatmasavkar www.instagram.com/p/BBDkuflwzR8/ in scontent.cdninstagram.com/t51.2885-15/sh0.08/e35/12501929...
Yaşlılık yalnızca
Bastona dayanmak değil
ölümden korkmamaktır ayrıca.
Yaşlılık iki sınır arasında nöbettir
2 Kasım 2007, Afyon
Anladım sonu yok yalnızlığın
Hergün çoğalacak
Her zaman böyle miydi bilmiyorum
Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak
Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet
Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
*Sezen Aksu şarkısı*
Detalle de la decoración de uno de los techos del Harén del palacio de Topkapi en Estambul.
Tal vez la parte del palacio de Topkapi que más turistas atraiga sea el famoso Harén, un lugar que siempre ha despertado fascinación entre los occidentales.
La palabra Harén en árabe significa “prohibido”, y algo de prohibido y misterioso sigue teniendo el lugar, aunque en la actualidad se acceder mediante una visita guiada. El Harén de Topkapi está formado por un laberinto de amplias salas y angostos pasillos cubiertos de espectaculares azulejos.
El sultán era el único hombre que tenía acceso a esta zona del palacio, residencia de las esposas, concubinas e hijos del sultán, celosamente custodiada por los eunucos negros. Las jóvenes vírgenes admitidas en el harén imperial provenían del botín de guerra, de regalos de cortesanos o habían sido adquiridas en los mercados de esclavos.
Estas mújeres debían dedicar sus vidas a agradar al sultán y proporcionarle los mas refinados placeres. El resto del tiempo lo pasaban en esta jaula de oro, dedicadas a cuidar su belleza y su cuerpo, a la elección de telas y los perfumes. Tambien proliferaban los filtros y talismanes, las nigromancias y las artes mágicas, para intentar ser la favorita entre las favoritas.
De entre las jóvenes saraylis el sultán elegía a las tres mas bellas e inteligentes y les concedía los títulos de Primera, segunda y Tercera Concubinas Oficiales o kadins. Se sucedían en el rango y en el turno de noche, nöbet gecesi, en su dormitorio. Las ikbal eran las favoritas porque habían proporcionado al sultán hijos varones. Tras las esposas ocupaban el grado jerárquico las privilegiadas, gediklis. Un grupo seleccionado del Harén eran las elegidas, gözde, “en el ojo” del sultán. Las ustas y las kalfas ejercían como doncellas en distintos grados y la mas vieja de ellas, kâhya kadin, supervisaba y oficiaba como celestina, mediadora entre el harén y el sultán.
Islâm devletinin Medine'de kurulmasindan sonra müslümanlarla müsrikler arasinda meydana gelen ilk savas. Bu savasa, yapildigi kasabanin adiyla anilarak, Bedir Gazvesi denilmistir.
Bedir kasabasi Medine'nin 120 km. kadar güneybatisinda ve Kizil Deniz sahiline 20 km. uzakliktadir. Bedir, Mekke'den gelip Medine'den geçerek Suriye'ye kadar uzanan yol üzerinde olup, Mekke-Medine arasindaki konak yerlerinden biri idi. Bedir halki kasabalarina ugrayan ticaret kervanlarina verdikleri hizmetler karsiliginda elde ettikleri kazançlarla geçinirlerdi. Ayrica her yil Zilkade ayinda burada kurulan bir panayir kasaba halkina önemli gelir saglardi. Bedir kasabasinin Islâm savas tarihinde önemli bir mevkii vardir. Hz. Peygamber (s.a.s.) müsriklerle çarpismak üzere buraya üç defa gelmisti. Birincisine ilk Bedir Gazvesi adi verilir. Savasa henüz izin verilmedigi dönemlerde Mekkeli müsrikler müslümanlara saldirilarina devam ediyorlardi. Fakat hicretin altinci ayindan sonra cihat izni verilince artik müslümanlar kendilerini ve Islâm devletini koruma imkâni bulmuslardi. Bir ara müsrikler o sirada henüz müslüman olmamis olan Kürz b. Câbir'in kumandasi altinda bir askerî birlik gönderip Medine'nin çevresine saldirtmislardi. Kürz ve yanindaki müsrikler Medine'nin güneyinde Cemmâ denilen yere gelip müslümanlarin sürülerine saldirmis ve yagmalamislardi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) Medine'de Zeyd b. Hârise'yi devlet baskanligina vekil tayin edip bir grup müslümanla Sefevan vadisine kadar ilerledi. Kürz ve adamlarini takip eden Hz. Peygamber, müsriklerin izlerine rastlamayip Medine'ye geri döndü. Bu gazveye ilk Bedir Gazvesi adi verilir. Peygamber, hicretin ikinci yilinda Rabîü'l-evvel (623 Eylül) ay'i baslarinda bu sefere çikmisti.
Müslümanlarin her seylerini Mekke'de birakip Medine'ye hicret etmeleri müsriklerin Islâm'a ve müslümanlara olan kinlerini dindirmemi sti. Hatta müslümanlarin Medine'de devletlerini kurup yerlesmeleri Mekkeliler'e çok agir gelmisti. Müs rikler Islâm'in bu ba sarisini hazmedemeyip mutlaka durdurmak için yollar aramaga basladilar. Hicretten önce Abdullah b. Übey b. Selül adindaki kabîle reisi Medine'de taç giyip kral olmak üzere idi. Fakat akrabalarinin ve destekçilerinin büyük bir kismi müslüman olup Hz. Peygamber (s.a.s.)'i sehirlerine davet edince, artik burada bir Arap devleti degil Islâm devleti kurulmustu. Bunu bir türlü içine sindiremeyen Abdullah b. Übey, etrafindaki bazi adamlariyla birlikte Islâm'a girdiklerini söylemislerse de asla içten iman etmemis, münafikliklarini sürdürmüslerdi. Bunu firsat bilen Mekkeli müsrikler eski dostlari olan Ibn Übey'e bir mektup yazarak söyle demislerdi: "Siz bizimkileri barindirdiniz. Ya siz Muhammed'i öldürür veya yurdunuzdan çikarirsiniz; yahut biz hepimiz toptan gelip üzerinize saldirir erkeklerinizi öldürür kadinlarinizi esir aliriz."
Hz. Peygamber ve arkadas larinin Medine'ye gelmeleriyle kralligi engellenen Abdullah b. Übey, etrafindaki münafiklarla Islâm'i içten yikmaga çalisiyordu . Onun gayesi gayet açik idi. Krallik isteyen bir adam Islâm devletinde ve Peygamber'in baskanliginda barinamazdi. Münafiklar, dünya ve dünya çikarlarinin pesine takilmis müsriklerle isbirligi yaparak, Islâm'in Medine'deki hâkimiyet ve devletini yikmaga ça lisiyordu.
Müslümanlar, müsriklerle münafiklarin kurduklari bu isbirligini haber aldilar. Mekkelilerin gönderdigi bu mektup onlarin ve Medine'deki münafiklarin gayelerini gayet açik bir sekilde ortaya koyuyordu.
O bakimdan, müslümanlar çok dikkatli idiler. Bu düsmanlardan gelebilecek saldiriya hazirdilar. Resulullah ilk tedbir olarak, Medine-i Münevvere çevresine küçük müfrezeler gönderdi. Bu müfrezeler, Kureys'in ticaret kervanina engel oluyor ve Medine çevresindeki kabîlelerle baris anlasmalari yapip, Medine-i Münevvere'nin güvenligini sagliyordu.
Hamza b. Abdülmuttalib, Ubeyde b. Hâris ve Sa'ad Ibn Ebi Vakkas (r. an.) gibi ileri gelen sahabiler, bu müfrezelerin ba sinda görev yapmislardi. Bunlar kan dökmemege dikkat ediyorlardi. Yalniz Abdullah b. Cahs (r.a.) müfrezesi Bedir'den önce düsmanla çarpisan ilk Islâm seriyyesidir. Bu hadisenin savasilmasi haram aylardan Recep ayinin son gecesinde olmasi, müsriklerin dedikodusuna sebep oldu. Bu olay üzerine, haram aylarda savasmak hakkinda aâyetler nazil oldu. Bu ayetlerde, müslümanlara, cihat izninin verilecegine dair müjdeler vardi. Ve hemen ardindan da savasa izin veren ayetler geldi.
"Kendileriyle savasilan (mü'min)lere izin verildi. Çünkü onlara zulmedilmistir. Ve Süphesiz Allah, onlara yardim etmege kadirdir. " (el-Hacc, 22/39).
"Ey inananlar, korunma tedbirleri alin; bölük bölük veya hep birlikte savasa gidin." (en-Nisâ, 4/71).
"(Yeryüzünde) hiçbir kötülük kalmayincaya ve din tamamen Allah'in oluncaya kadar onlarla savasin. Eger vazgeçerlerse muhakkak Allah, ne yaptiklarini görmektedir. " (el-Enfâl, 8/39)
Bu ayetler, müslümanlari, müsriklerden yillarca gördükleri iskencelere karsi intikam almaya tesvik ediyor; zalimlerden, Allah'in hâkimiyetini gasba yeltenmis müstekbirlerden bu hâkimiyetin alinarak Allah'a iade edilmesini ve hükmün Allah'a ait oldugunun onlara gösterilmesini istiyordu. Bunun için de müslümanlarin gerekli tedbirler alarak ve korunarak savasmalarini istiyordu. Bu ayetlerdeki istek elbette Cenâb-i Hakk'a aitti. Eger insanlara ve Resule ait olsaydi zaten onlar yillarca önce savasmak ve zulme isyan etmek istemislerdi. Ancak, zulme isyan Allah'in ölçülerine ve rizasina uygun yapilmali ve bir zulüm kaldirilirken yerine bas ka bir zulüm ikame edilmemeliydi. I ste Medine'deki Islâm toplumu bunu anliyordu. Müslümanlar iste bunun için müsriklerle savasmayi göze almislardi.
Mekkeli müsrikler defalarca müslümanlari tehdit edip, onlara Medine-i Münevvere yakinlarina kadar gönderdikleri çapulcu birlikleri eliyle zararlar veriyorlardi. Son zamanlarda Ebû Süfyân'in da ortakligiyla olusturulan bir kervan Suriye'den mallar getirecek ve bununla müslümanlara son ve kesin darbe indirilecekti. Bunu haber alan Resulullah (s.a.s.), durumu ashabiyla istisare etti. Bu kervanin Mekke'ye ulasmasina engel olunmasi karari alindi. Bu kararin uygulanmasi asamasina gelindiginde Ebu Süfyan durumdan haberdar oldu ve Damdam b. Amr el-Gifârî'yi Mekke'ye göndererek Kureys'ten yardim istedi.
Ebu Cehil bu firsati kaçirmak istemediginden Kâbe'ye kostu. Müsrikleri müslümanlara karsi savasa tesvik etti. Tellâllar çikararak Mekke sokaklarinda bagirtti. Eli silâh tutan herkes bu müsrik ve putperest orduya katildi. Hatta Resulullah'in müsrik olan amcasi Ebu Leheb, kendisi gidemeyecek kadar hasta oldugu için yerine ücretle bir kiralik asker gönderdi.
Resulullah hicretin ikinci yili Ramazan ayinin sekizinci günü Abdullah Ibn Ümmü Mektum'u Medine'de kalan yasli ve hastalara namaz kildirmak üzere görevlendirdi. Yahudilerin karisiklik çikarmasindan süphelendikleri için Ebu Lübabe'yi de Medine'de yönetimin basinda vekil birakti.
Müslüman ordusunun sayisi üçyüzbes kisi idi. Bunlarin seksenüçü Muhacirlerden, altmisbiri Evs'den, geri kalanlari da Hazrec kabilesinden idiler. Muhacirlerden yalnizca Osman b. Affân (r.a.), hanimi Resulullah'in kizi Rukiye agir hasta oldugu için Medine'de kalmisti. Kendisi de ayrica rahatsizdi.
Müslümanlarin yalniz üç atlari ve yetmis develeri vardi. Bineklerine sirayla binmek zorundaydilar. Zefiran denilen yere geldiklerinde, Mekkeli müsriklerin büyük bir ordu ile üzerlerine gelmekte olduklarini ögrendiler. Biraz duraklayip tereddüt ettiler. Çünkü onlarin büyük hazirliklarla gelen Mekke ordusuna karsi koyacak kadar askerleri yoktu. Buna hazirlikli da degillerdi. Resulullah ashabiyla yeniden istisare etti. Kervanin pesine mi düsülmeliydi; yoksa müsrik ordusuna karsi mi durulmaliydi. Allah Resulu ve Muhâcirler ordunun karsisina çikilmasi taraftariydilar. Ensâr ise, Akabe beyatinda verdikleri sözle Medine' de Rasûlullah'i koruyacaklardi. Simdi ise Medine disinda idiler. Rasûlullah (s.a.s.) onlara reylerini sordu. Ensardan Sa'd b. Muaz söyle dedi:
"Ya Resulullah, biz sana inandik. Allah tarafindan getirdiklerinin hak oldugunu tasdik ettik. Artik siz ne dilerseniz emrediniz. Seni gönderen Allah hakki için artik denize girersen, seninle beraber biz de gireriz. Hiç birimiz geri kalmayiz. Biz düsmana karsi durmaktan çekinmeyiz. Muharebeden geri dönmeyiz. Sabrederiz ve sadakatten ayrilmayiz. Bizden memnun kalacagin isler nasip etmesini Allah' tan dilerim. Hemen Allah'in bereketini dileyerek istediginiz tarafa yürüyünüz."
Resulullah (s.a.s.), ashabinin bu birlik ve beraberligine çok sevindi. Allah'a hamd ile, müsriklerle karsilasmak üzere Bedir kuyulari mevkiine dogru yola koyuldu.
Ebu Süfyan, müslümanlarin Bedir'e gelmekte oldugunu ögrenince kervanin yönünü degistirdi. Deniz tarafindan Mekke'ye yollandi. Müslümanlar Bedir'e gelince, kervan çoktan uzaklasmisti.
Islâm ordusu, kumluk bir araziye konaklad i. Müsrikler ise Bedir kuyularini tutmuslardi. Gece yagan yagmur, hem araziyi pekistirdi, hem de müslümanlarin su ihtiyacini giderdi. Bu Allah Teâlâ'nin onlara bir yardimiydi.
Daha sonra, buralari çok iyi taniyan Habbâb b. Munzir'in teklifiyle ordunun karargâhi degistirilip Bedir köyünün en sonundaki kuyunun yararina geçildi. Resulullah (s.a.s.) elini kana bulamak istemediginden kendisine ordunun gerisinde bir çadir kuruldu. Çadirinin kapisinda Sad b. Muaz nöbet tutuyordu.
Mekkeli müsrikler zirhlar içinde idi. Sayilari bin kisiye yakindi. Bunun yüz kadari süvari yedi yüzü develi ve geri kalani piyade idi. Bu sayi Islâm ordusunun üç kati idi.
Ordular ibret alinacak bir dagilim sergiliyordu. Tarih hiç bir zaman bu derece anlamli bir savasa tanik olmamisti. Bir tarafta Müminlerin dostu Ebu Bekr (r.a.), diger tarafta müsrik saflarinda yer alan oglu Abdurrahman; bir tarafta müsrik ordusu komutani, Utbe b. Rabia, karsisinda oglu Huzeyfe bulunuyordu. Resulullah'in amcasi Abbas ile Hazreti Zeyneb'in esi ve Resulullah'in damadi Ebu'l As, müsriklerin arasindaydi. Akîl ise kardesi Hz. Ali'ye karsi müsrik ordusunda yer almaktaydi.
Bu sirada Ebû Süfyan'in kervaninin Mekke'ye ulastigi haberi geldi. Ebu Süfyan müsriklere bir haber göndererek, "Siz kervaninizi korumak için harekete geçtiniz. Artik savasmadan geri dönünüz" dedi. Ancak geri dönmek için arzulu olanlar olduysa da savasma karari alanlar çogunluktaydi. Ebû Cehil, "Müslümanlari öldürmeye bile lüzum yoktur. Ellerini baglayip onlari tekrar Mekke'ye götürecegiz ve böylece Islâm da bitecek" diyordu.
Bu ordu, Islâm'in tek ordusuydu. Eger bu ordu ezilecek ve silinecek olursa Allah'in hükmünü hâkim kilacak bir baska topluluk kalmayacakti. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Allah'in, vadettigin yardimini bugün lutfet. Ya Rab, bu bir avuç mücahid yok olursa, bir muvahhidler bu gün telef olursa, yeryüzünde sana ibadet eden kalmayacak!" diye dua ve niyazlarina devam etti. Bu sirada da su mealdeki vahiy gelmisti:
"Bütün bu toplananlar (müsrikler) hezimete ugrayacak ve arkalarina dönüp kaçacaklardir. " (el-Kalem, 68/45).
Resulullah (s.a.s.) kan dökülmesini istemediginden Ömer b. el-Hattab'i elçi olarak müsriklere gönderdi. Onlar savas konusunda kararli olduklarindan Resulullah'in bu serefli elçisinin tekliflerini dinlemediler. Kur'an bir baska ayetiyle müminleri desteklemekte ve Mekkeli müsriklerin cezalandirilmasini talep etmektedir:
"Onlar, (insanlari, Rasülü ve mü'minleri) Mescid-i Haram'dan geri çevirdikleri ve onun velisi, bakicisi ve koruyucusu olmadiklari halde Allah onlara neden azap etmesin? Onun velileri sadece muttakîlerdir. Fakat çoklari bunu bilmez. " (el-Enfal, 8/34).
Bu harpten itibaren, Kur'an-i Kerîm'de, girisilen bütün savaslarda müslümanlarin yanibasinda çok sayida melegin savasa katildigindan bahsedilir. Ancak Bedir savasi ötekilerden bir farklilik gösterir.
"O zaman sen müminlere.' Rabbinizin size indirilmis üç bin melegi ile yardim etmesi, size yetmez mi?' diyordun , "Evet, sabreder, (Allah' dan) korkarsaniz, onlar hemen su dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz, size nisanli bes bin melek ile yardim eder", Allah, bunu size sirf müjde olsun ve kalpleriniz yatissin diye yapti.
Yardim, daima galip ve hikmet sahibi Allah katindadi r. " (Âli Imrân, 3/124-126).
17 Ramazan (13 Mart 624) Cuma günü sabahleyin her iki ordu Bedir kuyularina dogru ilerledi. Müslümanlar bu kuyularin basina kâfirlerden önce ulasmislardi. Müsriklerin tarafindaki kuyular tamamen kapatilip tutulduysa da Hz. Peygamber (s.a.s.) düsmanin kendi tarafindaki bir kuyudan su almalarina müsaade etmistir. Cahiliye adetlerine göre savasi iyice kizistirip heyecan dogurmak için gruplar öne adam çikararak birbirlerine meydan okurlardi. Müsrikler tarafindan Esved adindaki sahis ortaya çikip er istemis, buna karsi Hz. Hamza çikarak onu derhal öldürüvermisti. Bunun üzerine Kureys'in ileri gelenlerinden Utbe b. Rabîa, kardesi Seybe ve oglu Velid ortaya atildilar. Bunlarin karsisina Medineli gençlerden üç kisi çikinca, kim olduklarini sormus ve onlara: "Siz bizim dengimiz ve muhatabimiz degilsiniz, bizim kavmimiz ve kabilemizden adamlar çiksin" demislerdi.
Kureys kâfirlerinin bu istekleri üzerine Hz. Hamza, Hz. Ali ve Ubeyde b. Hâris çiktilar. Hz. Hamza ile Hz. Ali hasimlarini derhal öldürdüler. Ubeyde ise hasmini yaralamis kendisi de yaralanmisti. Onun yardimina kosan Hz. Hamza ve Hz. Ali (r.a.) derhal Utbe'yi öldürüp yarali arkadaslarini müslümanlarin karargâhina tasimislardi. Bu mubarezelerin sonunda taraflar birbirlerine saldiriya geçtiler. Ikindiye dogru müslümanlar tarihin kaydettigi büyük zaferlerden birini gerçekle stirmislerdi. Savas sona ermisti. Müslümanlari n, Islâm'in ve özellikle Hz. Peygamber'in en büyük düsmani Ebu Cehil basta olmak üzere müsriklerin ileri gelenlerinden çok kimse hayatini kaybetmisti. Müsriklerden tam yetmis kisi öldürülmüstü. Müslümanlar ise on dört sehid vermislerdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) namazlarini kildirdiktan sonra Allah yolunda canlarini veren bu ilk sehitleri topraga verdi. Müslümanlar Kureys'in ölülerini de yerde birakmayip açtiklari bir çukura gömdüler.
Mekkeli müsriklerden bir miktar esir alindi. Ama henüz Cenâb-i Allah esirler hakkinda hükmünü bildirmemisti. Peygamberimiz bu esirlerle ilgili olarak ashabiyla istisarede bulundu. Ashabtan bazilari bunlarin derhal öldürülmesini teklif ederken, en yakin müslüman akrabalarinin bunu infaz etmelerini tavsiye etmislerdi. Buna karsilik basta Hz. Ebu Bekir olmak üzere bazi sahabeler de bu esirlerin fidye karsiliginda serbest birakilmalarini teklif ettiler. Rasûlullah bu ikinci teklifi uygun buldu. Fidye ödeyemeyenlerden okuma yazma bilenlerin müslümanlarin çocuklarindan onar kisiye okuma-yazma ögretmeleri istendi. Esirler müslümanlar arasinda dagitildi.
Hz. Peygamber onlara iyi muamele edilmesini istedi. Esirlerden elbisesiz kalmis olanlara giyecekler verildi. Bu esirler müslümanlarla birlikte ve onlarla esit sartlar altinda yemege oturuyorlardi. Esir alinanlardan sadece ikisi idama mahkûm edilmistir. Çünkü bunlar Mekke'de inananlara yapmis olduklari zulümden dolayi idami haketmislerdi. Rasûlullah'in, bu ilk askerî karsilasmada gösterdigi bu insânî tutum ve davranis daha sonraki olaylarda da degismemistir.
Mekke müsriklerinin ileri gelenleri ve baskanlari, Bedir'de öldürülmüstü. Ebû Süfyan ise büyük ticaret kervaninin basinda oldugu halde kaçip kurtulmus ve bundan böyle Mekke' nin baskani olmustu. Oglu, kayinpederi ve kayinbiraderi Bedir savasinda öldürülen Ebu Süfyan, bunlarin intikamini alincaya kadar hanimina yaklasmayacagina, saç ve sakalini kestirmeyecegine yemin etti. Bunun yaninda karisi Hind de kendi akrabalarini öldürenleri bulup onlarin cigerlerini yiyecegine and içmisti.
Bedir zaferi, siyasi-dini yapi daki Islâm devlet ve camias inin daha da saglam temeller üzerine oturmasini sagladi. Hz. Muhammed (s.a.s.) Bedir' de savas baslayacagi sirada, secdeye kapanip Allah'a yönelerek O'na, yardimini esirgememesi için dua ettiginde o günkü durumu en güzel bir sekilde dile getiriyordu:
"Ey Allah'im! Sayet su küçücük ordu eriyip giderse sana (yeryüzünde) artik ibadet edecek kimse kalmayacaktir... "
"Önünde yirmi gün nöbet tuttuğum Asansör’e ilk kez binmenin heyecanıyla irkiliyorum. Hızla yükseliyoruz yukarıya doğru. Kat aralıklarından İzmir Körfezi görünüyor. Uzaklarda Karşıyaka’yı, Bayraklı’yı seçiyorum. Sonra zank diye duruyor Asansör. Çıkıyoruz. Birden bire soluğumu tuttuğumu ayrımsıyorum. Korkuluklara yaslanınca, salıveriyorum tuttuğum soluğu. Sanki yeni bir dünyaya gelmiş gibi duyumsuyorum kendimi. İzmir bütün haşmetiyle seriliyor ayaklarımın altına."
Kaynak: Dinçer Sezgin, "Asansör", "İzmir Kent Kültürü Dergisi", Nisan 2000, Sayı 1, s. 142
Tarihî Asansör, İzmir
Fotoğraf: Jane Laroche (1965)
#SALTAraştırma, IFEA Arşivi
Repository: SALT Research
Rights Info: This material can be used under Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International (CC BY-NC-ND 4.0) license.
14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Sağlık Bakanlığı tarafından Çanakkale’de düzenlenen "Zaferin Ab-ı Hayat Neferleri" törenine katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Zaferin Ab-ı Hayat Neferleri” programından sonra toplu açılış törenine katıldı. Çanakkale Valiliği önünde düzenlenen toplu açılış töreninde konuşan Vali Ahmet Çınar: “ Çanakkale, tıpkı İstanbul gibi iki büyük kıtayı, iki büyük kültürü oluşturan dünyanın en stratejik noktalarında yer alan bir şehirdir. Gazi Süleyman Paşa, vasıtasıyla Türklerin ilk kez Avrupa’ya ayak bastığı, Büyük İskender’in ilk defa Asya’ya ayak bastığı ilklerin şehridir Çanakkale. Bundan 100.yıl önce Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle İslam, hüsranla boğuşurken tek yürek olan ecdadımız canlarından kıymetli evlatlarını bu vatan için feda ettiler. Çanakkale’de bu cephede savaşan şehitlerimiz verebilecekleri son şeyleri canlarını verdiler. Bu sayede Cenabı Allah, bütün bu fedakârlıkların sabırların neticesinde milletimizin ebediyetine “Çanakkale Ruhunu” hediye etti. Çanakkale’de her köyden, her aileden bir yiğit bir evlat şehit olarak yatmaktadır. Dolayısıyla Çanakkale, hepimizin şehridir. Bütün milletimizin yüreğinin bir parçası Çanakkale’dedir. Sayın Cumhurbaşkanım, Büyük Türkiye’nin var oluş noktası olan Çanakkale’ye gelmenizden dolayı büyük onur duyduk çok mutlu olduk.” dedi.
Toplu Açılış Töreninde Çanakkale’ye yapılan yatırımlar, Çanakkale Savaşı, Türkiye’nin 2023 hedefleri, Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemiyle ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Çanakkale’de, 179 milyon lira yatırım bedeli olan 21 kalem eser ve hizmetin toplu açılışını gerçekleştirdiklerini belirterek, “Tüm bu hizmetlerin, eserlerin ülkemize, Çanakkale’mize, sizlere hayırlı olmasını temenni ediyorum” dedi. Şehirde yapımı tamamlanarak hizmete açılan projelerde emeği geçenlere teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çanakkale bizim sadece 81 vilayetimizden biri değil, Çanakkale aynı zamanda bu milletin 200 yıllık makûs talihinin tersine döndüğü bir büyük zaferin de adıdır" dedi.
“ÇANAKKALE'DE DÜŞMAN KUVVETLERİ TEKNOLOJİ BAKIMINDAN DÖNEMİN EN İLERİ SAVAŞ GÜCÜNE SAHİPTİ”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çanakkale Savaşı'nın denk kuvvetler arasında yapılan bir savaş olmadığına işaret ederek, Çanakkale'ye hücum eden düşman kuvvetlerinin, teknoloji ve donanım bakımından dönemin en ileri savaş gücü olduğunu söyledi. "Savaşa irili ufaklı 231 gemi ve bin 155 topla katılan düşman kuvvetlerine karşılık bizim 13 tabyada sadece dörtte biri kullanılabilir halde 230 topumuz vardı. Buna rağmen 18 Mart 1915 tarihinde yapılan saldırıda düşman son 200 yıllık denizcilik tarihinin en büyük yenilgisini yaşıyor ve geri çekilmek zorunda kalıyordu. Çanakkale'deki kara savaşları da bizim ayrı bir destanımızdır. 1915 Nisan ayı sonunda başlayıp 1916 Ocak ayı başına kadar süren bu savaşlarda gerçekten çok fedakârlıklar yapılmış, çok büyük başarılar elde edilmiştir. Bu millet, büyük bir millet. Bu millet, imanlı bir millet. Bu millet güçlü bir millet" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk çıkarmanın yapıldığı 35 kilometre uzunluğundaki Gelibolu sahillerinde 2 bin 400 Türk askerinin bulunduğunu, buraya çıkmak için düşman gemilerinde bekleyen asker sayısının ise 15 bin olduğuna dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Seddülbahir'de Ezineli Yahya Çavuş'un asker sayısı neydi biliyor musunuz? 63. Ertuğrul Koyu'na çıkan düşman asker sayısı 3 bin. Tablo bu. Bu koya atılan top mermisi sayısı 4 bin 650 idi. Ezineli Yahya Çavuş'un kumandasındaki 63 kahramanımız karşılarındaki 3 bin askere ve üzerlerine atılan 4 bin 600 top mermisine rağmen tüm gün o koyu savunmayı başarmışlardı. Buradaki birliğimiz gece yarısı bölüğüne sadece 3 kişi olarak döndü. 60 kahraman orada şehit düşmüştü. Kanlısırt'ta sadece bir gecede 3 bin şehit, 6 bin yaralı verdik. O gece düşman makineli tüfeklerinin 1 milyon mermi attığı hesaplanıyor. 275 kiloluk gülleyi, 'efsane diyenler var' öyle veya böyle önemli değil, sırtında taşıyarak topun namlusuna süren ve dönemin en modern savaş gemisi sayılan zırhlıyı vuran Seyit Onbaşı'yı bilmeyeniniz yoktur herhalde” dedi.
“ÇANAKKALE SAVAŞI'NI SADECE SAVAŞLARDAN BİR SAVAŞ SANANLAR YANILIYORLAR”
"Ben Seyit Onbaşıları karşımda görüyorum. Nene Hatunları karşımda görüyorum" diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Allah birliğimizi daim etsin, bizi bölmek, parçalamak isteyenlere inşallah Rabbim fırsat vermesin, biz de onlara yol vermeyelim" dedi.Çanakkale Savaşları boyunca Arıburnu'nda, Seddülbahir'de, Kumkale'de, Kirte'de, Kerevizdere'de, Zığındere'de, Anafartalar'da yapılan çarpışmalarda Türk askerlerinin gösterdiği kahramanlığı ve fedakarlığı anlatabilmenin mümkün olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Esasen Çanakkale, inançla teknolojinin bir savaşıydı ve bu savaştan galip çıkan inanç oldu. Arıburnu'nda hücum emri veren Gazi Mustafa Kemal, askerleriyle birlikte Balkan utancını bir daha görmektense burada ölmeyi tercih ettiklerini söylüyordu. Çanakkale Zaferi'nin bize büyük bir bedeli oldu. Ama unutmayalım ki bugünkü bağımsız devletimizi Çanakkale'de ayağa kaldırdığımız işte o imana, işte o ruha, işte o azme borçluyuz. Yahya Kemal ne diyor biliyor musunuz? 'Şu kopan fırtına Türk ordusudur yarabbi. Senin uğrunda ölen ordu budur yarabbi. Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın, galib et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın'. Büyük edebiyatçılarımızdan Sami Paşazade Sezai, Çanakkale Savaşını üç mucizeler muharebesi olarak ifade ediyor. Bu da çok anlamlı. Bu üç mucizeyi de 'hali kurtarmak', 'maziye azametini iade etmek' ve üçüncüsü 'vatanımızı bir vatan-ı ebedi yapmak, yani kalıcı bir vatan'. Onlar işte bu imanla yürüdüler." "Çanakkale Savaşı'nı sadece savaşlardan bir savaş sananlar fena halde yanılıyorlar. Çanakkale işte böyle bir mucizeler savaşıdır" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bir şairimizin ifade ettiği gibi 'dur yolcu, bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir, eğil de kulak ver. Bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir" dedi.
“ÇANAKKALE RUHU EBEDİYETE KADAR YAŞATILMALIDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Tayyip Erdoğan, Çanakkale ruhunun ebediyete kadar yaşatılması gerektiğini ve buna mecbur olduklarını söyledi. Türkiye'de bir süredir Çanakkale savaşları konusunda hassasiyetin yükseldiğini, bilincin artığını memnuniyetle gördüklerini dile getiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bunda Çanakkale savaşlarının yaşandığı bölgede yürüttükleri çalışmaların önemli etkisi olduğunu belirtti. Bölgenin 12 yıl önceki halini hatırlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerçekten iç acıtıcı, üzüntü verici bir manzarayla karşı karşıya olduklarını ifade etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 yılda şehitlikleri ele aldıklarını, ihya ettiklerini, abideleri restore ettiklerini, ağaçlandırma çalışmalarını hızlandırdıklarını, yeni yollar, otoparklar, kamp alanları ve altyapı tesisleriyle bölgeyi ziyaretçiler için cazip bir alan haline dönüştürdüklerini anlattı. Bölgeyi, 250 bin gül fidanıyla toprağın altında fidanların aziz hatıralarına uygun bir görünüme kavuşturduklarına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2012'de açılışını yaptıkları Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi'nin de bu bakımdan önemli bir çalışma olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başta Sn. Veysel Eroğlu olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ederek, merkezin, simülasyon salonları ve sergi alanlarıyla gerçekten de Çanakkale Savaşı'nın havasını ziyaretçilere yaşatma konusunda önemli hizmetler gördüğünü söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sadece Gelibolu’ya 278 trilyon yatırım yapıldığını, Çanakkale’nin her köşesine de önemli yatırımlar gerçekleştiğini belirterek, "Biz, yan gelip yatmadık, çalıştık. Hem para ürettik hem yatırım yaptık. Böyle yürüdü bu kervan" diye konuştu.
“TARİH BİLİNCİNİ GENÇLİĞİMİZE VERMEK ÇOK ÖNEMLİ”
Şehitlikleri 12 yıl önce 250 bin kişinin ziyaret ettiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün ise bu sayının 3 milyona yükseldiğine dikkati çekerek, "Nereden nereye. Tarih bilinci budur, medeniyet bilinci budur. Tarihini bilmeyenden, geleceğini bilmeyi beklemeyin. Onun için tarih bilincini gençliğimize vermek çok önemli" dedi. Çanakkale'nin tamamında 12 yıl önce 14 kilometre bölünmüş yol bulunduğunu, kendilerinin bunun üzerine 283 kilometre ilave ettiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bunda emeği geçenlere teşekkür etti. "Durmak yok. Bu kervan yola devam edecek" diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Şimdi 2023 hedeflerimiz arasında ne var? Bir otoyol projesi var. Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir otoyolu. İnanıyorum bu bölgenin çehresini değiştirecek. Bu projeyi de yakından takip ediyorum. İnşallah çok gecikmeden ülkemiz ve Çanakkale’mize bunu da kazandıracağız. Ayrıca, şehit yakınları ve gazilerimiz için Çanakkale'ye bir rehabilitasyon merkezi yapıyoruz. Hazırlıklar tamam. Sağlık Bakanım da burada. Onun için bunu da hızla bizim sürdürmemiz lazım. İnşallah bu yıl inşaatına başlıyoruz. İnsanlarımız, akın akın Çanakkale'ye geliyor. Şehitlerimize Fatihalarını okuyor. Yaşayan tarihi bizzat yerinde görerek, o ruha nüfus ediyor" diye konuştu.
“ÇANAKKALE RUHUNUN DÜNYAYA DUYURULMASI GEREKİR”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmî kutlama programlarını da hassasiyetle sürdürdüklerine işaret ederek, Başbakanlığı döneminde 18 Mart törenlerine katılmaya özel önem verdiğini, istisnalar dışında bu törenlere bizzat hep kendisinin katıldığını, bu yıl da 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin yıl dönemi kutlamalarının burada ve Gelibolu'da coşku ve saygıyla yapılacağını söyledi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 18 Mart'taki törenlere Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, 24 Nisan'daki törenlere de kendisinin katılacağını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dünyadan devlet başkanları geliyor, hükümet başkanları geliyor, bakanlar geliyor. Onlarla beraber inşallah bu törenleri 24 Nisan'da burada ayrıca yapacağız. Bu yıl Çanakkale Zaferi'nin 100'üncü yıl dönümü olduğu için kutlamaları daha farklı, daha kapsamlı yürütüyoruz. Yeni Zelanda'dan, Avustralya'dan başbakanlar katılacaklar. Değişik yerlerden devlet başkanları katılacaklar. Mart ayı başından beri Çanakkale Valiliğimiz koordinasyonunda, pek çok bakanlığımızın, kurumumuzun katılımıyla çeşitli programlar icra edildi, ediliyor. Bunlar arasında konferanslar, sergiler, tiyatro gösterileri, konserler, yürüyüşler, buluşmalar, turnuvalar ve daha pek çok etkinlikler var. Aynı şekilde sivil toplum kuruluşlarımız, Türkiye çapında Çanakkale Zaferi ile ilgili anma programları düzenlediler, düzenliyorlar. 24 Nisan'da yapacağımız tören de gerçekten uluslararası etkinliğe sahip inşallah bir buluşma olacak. Şu andaki teyitler onu gösteriyor ki bakanlarla beraber herhalde 50'yi bulacak" dedi. Çanakkale ruhunun dünyaya duyurulması gerektiğini çünkü Çanakkale Savaşı kadar savaştan sonra kurulan dostlukları da önemli gördüklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada savaşan birçok toplumla ve ülkeyle daha sonra güçlü dostluklar, NATO ve AB çatıları altında ciddi ittifak ilişkileri kurulduğunu, Çanakkale Savaşları'nı bu yönüyle de ön plana çıkarmak için yoğun çaba sarf ettiklerini bildirdi.
“ŞEHİTLİKLER, O TOPRAKLARA VURULAN MÜHÜRLERDİR”
Şehitlikleri, "O topraklara vurulan mühürler" olarak tanımlayan ve ülkenin pek çok yerinde şehitlikler, türbeler, semboller bulunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malazgirt Meydanı, Söğüt, İznik, Bursa, Edirne, Çanakkale, Kahramanmaraş, Gaziantep, Afyonkarahisar, İzmir gibi yerlerin birer sembol olduğunu dile getirdi. Tuna Nehri, Estergon Kalesi, Belgrad, Saraybosna, Mostar, Üsküp, Selanik, Kudüs, Kerkük ve daha nice şehrin adı duyulduğunda yüreklerin titrediğini belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, buraların tamamında camiler, medreseler ve köprülerin yanında birer manevi muhafızın da bulunduğuna dikkati çekti.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ya türbe olarak, ya tekke olarak, ya mezarlık olarak bizlerin oradaki varlığının temsilcisi sıfatıyla asırlık ayrılıklara ve yaşanan bunca badirelere rağmen, işte Süleyman Şah Saygı Karakolu bunlardan bir tanesiydi, hala vakurla nöbetlerini sürdürürler" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı'nda yaşanan kayıplara da işaret ederek, bunların bir kısmının ülkelerinden binlerce kilometre ötede esir olarak götürüldükleri topraklarda hayatlarını kaybettiğini, manevi nöbetlerini orada sürdürmeye başladığını belirtti. Bir yandan bin yıllık tarihin sembol isimlerinin mezarlarına sahip çıkarken bir yandan da dünyanın dört bir tarafına dağılan şehitlikleri yeniden ayağa kaldırmanın çabası içine girdiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ecdadın her birinin mezarının peşine düştüklerini, bulduklarını ve ihya ettiklerini anımsattı.
ŞEHİTLİKLERE SAHİP ÇIKMANIN ÖNEMİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünyanın birçok yerinde şehitlikleri araştırdıklarını ve ecdadın hatırasına yakışır hale getirdiklerini, bu çalışmaların bir kısmının bittiğini, ön hazırlıkları devam edenler de bulunduğunu söyledi. Galiçya Cephesindeki kayıplarımızdan, Çek Cumhuriyeti'nden Macaristan'a, Polonya'dan Romanya'dan, Slovakya'dan Rusya ve Ukrayna'ya, Balkan coğrafyası, Kafkasya ve Ortadoğu'da savaşılan, kan dökülen her yerde, birçok ülkede şehitlikler olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ne milletmişiz be. 'Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz, Gelmişiz dünyaya millet, milliyet nedir öğretmişiz.' Bu millet böyle bir millet" diye konuştu. İngilizlere, Fransızlara esir düşen askerlerin götürüldüğü Myanmar gibi çok uzak yerlerde dahi şehitlikler olduğunu, Dünyanın 34 ülkeye yayılan 78 şehitliğe sahip bulunulduğunu dile getiren Erdoğan, bunların hepsine sahip çıktıklarını, imar ettiklerini bildirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Akif'in, "Eşele bir yerleri örten karı, ot değil onlar dedenin saçları, dinle şehit sesleridir rüzgârı, haydi git evladım, uğurlar ola" dizelerini de okudu. Kahramanların hatıralarına saygı ve hürmet göstermeyi sürdüreceklerini bildiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı" ikazına uygun şekilde mübarek mirası gelecek nesillere aktarmanın çabası içinde olacaklarını vurguladı.
“TÜRKİYE'Yİ 2023 HEDEFLERİNE ULAŞTIRABİLMEK İÇİN VAR GÜCÜMÜZLE ÇALIŞTIK”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin geçen 12 yılda büyük bir dönüşüm ve değişim yaşadığını, altyapıdan ekonomiye demokrasiden uluslararası ilişkilere kadar her alanda tarihi önemde başarılara imza atıldığını belirterek, "Bu dönem iyi değerlendirilmemiş olsaydı Türkiye'nin yeri dünyada çok gerilerde olacaktı" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tüm dünyayla birlikte Türkiye'nin de kritik bir dönemeçten geçtiğine işaret ederek, "Önümüzdeki dönemde ya 2023 hedeflerimize ulaşarak dünyanın en gelişmiş 10 ekonomisinden biri haline geleceğiz ya da bir kez daha 1970'lerin, 90'ların kaos ortamına geri döneceğiz. Biz Türkiye'yi 2023 hedeflerine ulaştırabilmek için var gücümüzle çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz ama bizim gayretimiz bir yerden sonra yetersiz kalıyor. Çünkü tekerlek patinaj yapıyor. Çok emek veriyoruz, çok enerji harcıyoruz, milletçe çok fedakârlık yapıyoruz, buna karşılık az bir mesafe kat edebiliyoruz. Hâlbuki bizim daha hızlı olmamız lazım. Karar alırken hızlı olmamız lazım, uygularken hızlı olmamız lazım. Mevcut sistemin bundan sonrası için yeterli olmadığı, olamayacağı ortada. Artık bu kantar, bu yükü tartamıyor. Öyleyse ülkemizin ve milletimizin hedefleri, ihtiyaçları doğrultusunda yeni bir değişim süreci başlatmamız lazım. İşte biz buna yeni Türkiye diyoruz" dedi. Yapılan konuşmaların ardından toplu açılış gerçekleştirildi.
14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Sağlık Bakanlığı tarafından Çanakkale’de düzenlenen "Zaferin Ab-ı Hayat Neferleri" törenine katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Zaferin Ab-ı Hayat Neferleri” programından sonra toplu açılış törenine katıldı. Çanakkale Valiliği önünde düzenlenen toplu açılış töreninde konuşan Vali Ahmet Çınar: “ Çanakkale, tıpkı İstanbul gibi iki büyük kıtayı, iki büyük kültürü oluşturan dünyanın en stratejik noktalarında yer alan bir şehirdir. Gazi Süleyman Paşa, vasıtasıyla Türklerin ilk kez Avrupa’ya ayak bastığı, Büyük İskender’in ilk defa Asya’ya ayak bastığı ilklerin şehridir Çanakkale. Bundan 100.yıl önce Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle İslam, hüsranla boğuşurken tek yürek olan ecdadımız canlarından kıymetli evlatlarını bu vatan için feda ettiler. Çanakkale’de bu cephede savaşan şehitlerimiz verebilecekleri son şeyleri canlarını verdiler. Bu sayede Cenabı Allah, bütün bu fedakârlıkların sabırların neticesinde milletimizin ebediyetine “Çanakkale Ruhunu” hediye etti. Çanakkale’de her köyden, her aileden bir yiğit bir evlat şehit olarak yatmaktadır. Dolayısıyla Çanakkale, hepimizin şehridir. Bütün milletimizin yüreğinin bir parçası Çanakkale’dedir. Sayın Cumhurbaşkanım, Büyük Türkiye’nin var oluş noktası olan Çanakkale’ye gelmenizden dolayı büyük onur duyduk çok mutlu olduk.” dedi.
Toplu Açılış Töreninde Çanakkale’ye yapılan yatırımlar, Çanakkale Savaşı, Türkiye’nin 2023 hedefleri, Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemiyle ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Çanakkale’de, 179 milyon lira yatırım bedeli olan 21 kalem eser ve hizmetin toplu açılışını gerçekleştirdiklerini belirterek, “Tüm bu hizmetlerin, eserlerin ülkemize, Çanakkale’mize, sizlere hayırlı olmasını temenni ediyorum” dedi. Şehirde yapımı tamamlanarak hizmete açılan projelerde emeği geçenlere teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çanakkale bizim sadece 81 vilayetimizden biri değil, Çanakkale aynı zamanda bu milletin 200 yıllık makûs talihinin tersine döndüğü bir büyük zaferin de adıdır" dedi.
“ÇANAKKALE'DE DÜŞMAN KUVVETLERİ TEKNOLOJİ BAKIMINDAN DÖNEMİN EN İLERİ SAVAŞ GÜCÜNE SAHİPTİ”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çanakkale Savaşı'nın denk kuvvetler arasında yapılan bir savaş olmadığına işaret ederek, Çanakkale'ye hücum eden düşman kuvvetlerinin, teknoloji ve donanım bakımından dönemin en ileri savaş gücü olduğunu söyledi. "Savaşa irili ufaklı 231 gemi ve bin 155 topla katılan düşman kuvvetlerine karşılık bizim 13 tabyada sadece dörtte biri kullanılabilir halde 230 topumuz vardı. Buna rağmen 18 Mart 1915 tarihinde yapılan saldırıda düşman son 200 yıllık denizcilik tarihinin en büyük yenilgisini yaşıyor ve geri çekilmek zorunda kalıyordu. Çanakkale'deki kara savaşları da bizim ayrı bir destanımızdır. 1915 Nisan ayı sonunda başlayıp 1916 Ocak ayı başına kadar süren bu savaşlarda gerçekten çok fedakârlıklar yapılmış, çok büyük başarılar elde edilmiştir. Bu millet, büyük bir millet. Bu millet, imanlı bir millet. Bu millet güçlü bir millet" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk çıkarmanın yapıldığı 35 kilometre uzunluğundaki Gelibolu sahillerinde 2 bin 400 Türk askerinin bulunduğunu, buraya çıkmak için düşman gemilerinde bekleyen asker sayısının ise 15 bin olduğuna dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Seddülbahir'de Ezineli Yahya Çavuş'un asker sayısı neydi biliyor musunuz? 63. Ertuğrul Koyu'na çıkan düşman asker sayısı 3 bin. Tablo bu. Bu koya atılan top mermisi sayısı 4 bin 650 idi. Ezineli Yahya Çavuş'un kumandasındaki 63 kahramanımız karşılarındaki 3 bin askere ve üzerlerine atılan 4 bin 600 top mermisine rağmen tüm gün o koyu savunmayı başarmışlardı. Buradaki birliğimiz gece yarısı bölüğüne sadece 3 kişi olarak döndü. 60 kahraman orada şehit düşmüştü. Kanlısırt'ta sadece bir gecede 3 bin şehit, 6 bin yaralı verdik. O gece düşman makineli tüfeklerinin 1 milyon mermi attığı hesaplanıyor. 275 kiloluk gülleyi, 'efsane diyenler var' öyle veya böyle önemli değil, sırtında taşıyarak topun namlusuna süren ve dönemin en modern savaş gemisi sayılan zırhlıyı vuran Seyit Onbaşı'yı bilmeyeniniz yoktur herhalde” dedi.
“ÇANAKKALE SAVAŞI'NI SADECE SAVAŞLARDAN BİR SAVAŞ SANANLAR YANILIYORLAR”
"Ben Seyit Onbaşıları karşımda görüyorum. Nene Hatunları karşımda görüyorum" diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Allah birliğimizi daim etsin, bizi bölmek, parçalamak isteyenlere inşallah Rabbim fırsat vermesin, biz de onlara yol vermeyelim" dedi.Çanakkale Savaşları boyunca Arıburnu'nda, Seddülbahir'de, Kumkale'de, Kirte'de, Kerevizdere'de, Zığındere'de, Anafartalar'da yapılan çarpışmalarda Türk askerlerinin gösterdiği kahramanlığı ve fedakarlığı anlatabilmenin mümkün olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Esasen Çanakkale, inançla teknolojinin bir savaşıydı ve bu savaştan galip çıkan inanç oldu. Arıburnu'nda hücum emri veren Gazi Mustafa Kemal, askerleriyle birlikte Balkan utancını bir daha görmektense burada ölmeyi tercih ettiklerini söylüyordu. Çanakkale Zaferi'nin bize büyük bir bedeli oldu. Ama unutmayalım ki bugünkü bağımsız devletimizi Çanakkale'de ayağa kaldırdığımız işte o imana, işte o ruha, işte o azme borçluyuz. Yahya Kemal ne diyor biliyor musunuz? 'Şu kopan fırtına Türk ordusudur yarabbi. Senin uğrunda ölen ordu budur yarabbi. Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın, galib et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın'. Büyük edebiyatçılarımızdan Sami Paşazade Sezai, Çanakkale Savaşını üç mucizeler muharebesi olarak ifade ediyor. Bu da çok anlamlı. Bu üç mucizeyi de 'hali kurtarmak', 'maziye azametini iade etmek' ve üçüncüsü 'vatanımızı bir vatan-ı ebedi yapmak, yani kalıcı bir vatan'. Onlar işte bu imanla yürüdüler." "Çanakkale Savaşı'nı sadece savaşlardan bir savaş sananlar fena halde yanılıyorlar. Çanakkale işte böyle bir mucizeler savaşıdır" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bir şairimizin ifade ettiği gibi 'dur yolcu, bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir, eğil de kulak ver. Bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir" dedi.
“ÇANAKKALE RUHU EBEDİYETE KADAR YAŞATILMALIDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Tayyip Erdoğan, Çanakkale ruhunun ebediyete kadar yaşatılması gerektiğini ve buna mecbur olduklarını söyledi. Türkiye'de bir süredir Çanakkale savaşları konusunda hassasiyetin yükseldiğini, bilincin artığını memnuniyetle gördüklerini dile getiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bunda Çanakkale savaşlarının yaşandığı bölgede yürüttükleri çalışmaların önemli etkisi olduğunu belirtti. Bölgenin 12 yıl önceki halini hatırlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerçekten iç acıtıcı, üzüntü verici bir manzarayla karşı karşıya olduklarını ifade etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 yılda şehitlikleri ele aldıklarını, ihya ettiklerini, abideleri restore ettiklerini, ağaçlandırma çalışmalarını hızlandırdıklarını, yeni yollar, otoparklar, kamp alanları ve altyapı tesisleriyle bölgeyi ziyaretçiler için cazip bir alan haline dönüştürdüklerini anlattı. Bölgeyi, 250 bin gül fidanıyla toprağın altında fidanların aziz hatıralarına uygun bir görünüme kavuşturduklarına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2012'de açılışını yaptıkları Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi'nin de bu bakımdan önemli bir çalışma olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başta Sn. Veysel Eroğlu olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ederek, merkezin, simülasyon salonları ve sergi alanlarıyla gerçekten de Çanakkale Savaşı'nın havasını ziyaretçilere yaşatma konusunda önemli hizmetler gördüğünü söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sadece Gelibolu’ya 278 trilyon yatırım yapıldığını, Çanakkale’nin her köşesine de önemli yatırımlar gerçekleştiğini belirterek, "Biz, yan gelip yatmadık, çalıştık. Hem para ürettik hem yatırım yaptık. Böyle yürüdü bu kervan" diye konuştu.
“TARİH BİLİNCİNİ GENÇLİĞİMİZE VERMEK ÇOK ÖNEMLİ”
Şehitlikleri 12 yıl önce 250 bin kişinin ziyaret ettiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün ise bu sayının 3 milyona yükseldiğine dikkati çekerek, "Nereden nereye. Tarih bilinci budur, medeniyet bilinci budur. Tarihini bilmeyenden, geleceğini bilmeyi beklemeyin. Onun için tarih bilincini gençliğimize vermek çok önemli" dedi. Çanakkale'nin tamamında 12 yıl önce 14 kilometre bölünmüş yol bulunduğunu, kendilerinin bunun üzerine 283 kilometre ilave ettiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bunda emeği geçenlere teşekkür etti. "Durmak yok. Bu kervan yola devam edecek" diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Şimdi 2023 hedeflerimiz arasında ne var? Bir otoyol projesi var. Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir otoyolu. İnanıyorum bu bölgenin çehresini değiştirecek. Bu projeyi de yakından takip ediyorum. İnşallah çok gecikmeden ülkemiz ve Çanakkale’mize bunu da kazandıracağız. Ayrıca, şehit yakınları ve gazilerimiz için Çanakkale'ye bir rehabilitasyon merkezi yapıyoruz. Hazırlıklar tamam. Sağlık Bakanım da burada. Onun için bunu da hızla bizim sürdürmemiz lazım. İnşallah bu yıl inşaatına başlıyoruz. İnsanlarımız, akın akın Çanakkale'ye geliyor. Şehitlerimize Fatihalarını okuyor. Yaşayan tarihi bizzat yerinde görerek, o ruha nüfus ediyor" diye konuştu.
“ÇANAKKALE RUHUNUN DÜNYAYA DUYURULMASI GEREKİR”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmî kutlama programlarını da hassasiyetle sürdürdüklerine işaret ederek, Başbakanlığı döneminde 18 Mart törenlerine katılmaya özel önem verdiğini, istisnalar dışında bu törenlere bizzat hep kendisinin katıldığını, bu yıl da 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin yıl dönemi kutlamalarının burada ve Gelibolu'da coşku ve saygıyla yapılacağını söyledi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 18 Mart'taki törenlere Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, 24 Nisan'daki törenlere de kendisinin katılacağını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dünyadan devlet başkanları geliyor, hükümet başkanları geliyor, bakanlar geliyor. Onlarla beraber inşallah bu törenleri 24 Nisan'da burada ayrıca yapacağız. Bu yıl Çanakkale Zaferi'nin 100'üncü yıl dönümü olduğu için kutlamaları daha farklı, daha kapsamlı yürütüyoruz. Yeni Zelanda'dan, Avustralya'dan başbakanlar katılacaklar. Değişik yerlerden devlet başkanları katılacaklar. Mart ayı başından beri Çanakkale Valiliğimiz koordinasyonunda, pek çok bakanlığımızın, kurumumuzun katılımıyla çeşitli programlar icra edildi, ediliyor. Bunlar arasında konferanslar, sergiler, tiyatro gösterileri, konserler, yürüyüşler, buluşmalar, turnuvalar ve daha pek çok etkinlikler var. Aynı şekilde sivil toplum kuruluşlarımız, Türkiye çapında Çanakkale Zaferi ile ilgili anma programları düzenlediler, düzenliyorlar. 24 Nisan'da yapacağımız tören de gerçekten uluslararası etkinliğe sahip inşallah bir buluşma olacak. Şu andaki teyitler onu gösteriyor ki bakanlarla beraber herhalde 50'yi bulacak" dedi. Çanakkale ruhunun dünyaya duyurulması gerektiğini çünkü Çanakkale Savaşı kadar savaştan sonra kurulan dostlukları da önemli gördüklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada savaşan birçok toplumla ve ülkeyle daha sonra güçlü dostluklar, NATO ve AB çatıları altında ciddi ittifak ilişkileri kurulduğunu, Çanakkale Savaşları'nı bu yönüyle de ön plana çıkarmak için yoğun çaba sarf ettiklerini bildirdi.
“ŞEHİTLİKLER, O TOPRAKLARA VURULAN MÜHÜRLERDİR”
Şehitlikleri, "O topraklara vurulan mühürler" olarak tanımlayan ve ülkenin pek çok yerinde şehitlikler, türbeler, semboller bulunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malazgirt Meydanı, Söğüt, İznik, Bursa, Edirne, Çanakkale, Kahramanmaraş, Gaziantep, Afyonkarahisar, İzmir gibi yerlerin birer sembol olduğunu dile getirdi. Tuna Nehri, Estergon Kalesi, Belgrad, Saraybosna, Mostar, Üsküp, Selanik, Kudüs, Kerkük ve daha nice şehrin adı duyulduğunda yüreklerin titrediğini belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, buraların tamamında camiler, medreseler ve köprülerin yanında birer manevi muhafızın da bulunduğuna dikkati çekti.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ya türbe olarak, ya tekke olarak, ya mezarlık olarak bizlerin oradaki varlığının temsilcisi sıfatıyla asırlık ayrılıklara ve yaşanan bunca badirelere rağmen, işte Süleyman Şah Saygı Karakolu bunlardan bir tanesiydi, hala vakurla nöbetlerini sürdürürler" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı'nda yaşanan kayıplara da işaret ederek, bunların bir kısmının ülkelerinden binlerce kilometre ötede esir olarak götürüldükleri topraklarda hayatlarını kaybettiğini, manevi nöbetlerini orada sürdürmeye başladığını belirtti. Bir yandan bin yıllık tarihin sembol isimlerinin mezarlarına sahip çıkarken bir yandan da dünyanın dört bir tarafına dağılan şehitlikleri yeniden ayağa kaldırmanın çabası içine girdiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ecdadın her birinin mezarının peşine düştüklerini, bulduklarını ve ihya ettiklerini anımsattı.
ŞEHİTLİKLERE SAHİP ÇIKMANIN ÖNEMİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünyanın birçok yerinde şehitlikleri araştırdıklarını ve ecdadın hatırasına yakışır hale getirdiklerini, bu çalışmaların bir kısmının bittiğini, ön hazırlıkları devam edenler de bulunduğunu söyledi. Galiçya Cephesindeki kayıplarımızdan, Çek Cumhuriyeti'nden Macaristan'a, Polonya'dan Romanya'dan, Slovakya'dan Rusya ve Ukrayna'ya, Balkan coğrafyası, Kafkasya ve Ortadoğu'da savaşılan, kan dökülen her yerde, birçok ülkede şehitlikler olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ne milletmişiz be. 'Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz, Gelmişiz dünyaya millet, milliyet nedir öğretmişiz.' Bu millet böyle bir millet" diye konuştu. İngilizlere, Fransızlara esir düşen askerlerin götürüldüğü Myanmar gibi çok uzak yerlerde dahi şehitlikler olduğunu, Dünyanın 34 ülkeye yayılan 78 şehitliğe sahip bulunulduğunu dile getiren Erdoğan, bunların hepsine sahip çıktıklarını, imar ettiklerini bildirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Akif'in, "Eşele bir yerleri örten karı, ot değil onlar dedenin saçları, dinle şehit sesleridir rüzgârı, haydi git evladım, uğurlar ola" dizelerini de okudu. Kahramanların hatıralarına saygı ve hürmet göstermeyi sürdüreceklerini bildiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı" ikazına uygun şekilde mübarek mirası gelecek nesillere aktarmanın çabası içinde olacaklarını vurguladı.
“TÜRKİYE'Yİ 2023 HEDEFLERİNE ULAŞTIRABİLMEK İÇİN VAR GÜCÜMÜZLE ÇALIŞTIK”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin geçen 12 yılda büyük bir dönüşüm ve değişim yaşadığını, altyapıdan ekonomiye demokrasiden uluslararası ilişkilere kadar her alanda tarihi önemde başarılara imza atıldığını belirterek, "Bu dönem iyi değerlendirilmemiş olsaydı Türkiye'nin yeri dünyada çok gerilerde olacaktı" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tüm dünyayla birlikte Türkiye'nin de kritik bir dönemeçten geçtiğine işaret ederek, "Önümüzdeki dönemde ya 2023 hedeflerimize ulaşarak dünyanın en gelişmiş 10 ekonomisinden biri haline geleceğiz ya da bir kez daha 1970'lerin, 90'ların kaos ortamına geri döneceğiz. Biz Türkiye'yi 2023 hedeflerine ulaştırabilmek için var gücümüzle çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz ama bizim gayretimiz bir yerden sonra yetersiz kalıyor. Çünkü tekerlek patinaj yapıyor. Çok emek veriyoruz, çok enerji harcıyoruz, milletçe çok fedakârlık yapıyoruz, buna karşılık az bir mesafe kat edebiliyoruz. Hâlbuki bizim daha hızlı olmamız lazım. Karar alırken hızlı olmamız lazım, uygularken hızlı olmamız lazım. Mevcut sistemin bundan sonrası için yeterli olmadığı, olamayacağı ortada. Artık bu kantar, bu yükü tartamıyor. Öyleyse ülkemizin ve milletimizin hedefleri, ihtiyaçları doğrultusunda yeni bir değişim süreci başlatmamız lazım. İşte biz buna yeni Türkiye diyoruz" dedi. Yapılan konuşmaların ardından toplu açılış gerçekleştirildi.